Hafize
Levent
Özgür
(Ağustos 2012)
1.
Anahtarını
kilide soktu, çevirirken içerden annesinin sesi geldi: “kim o?” Kim olacaktı
ki? Eve en son kim gelmişti de her girişinde ayni lafı duyuyurdu? Babacığını
kaybettikleri o yaz gününden beri Hafize’den başka kapıyı çalan bile olmamıştı
anahtarla açmak bir yana. Cevap vermedi annesine. “Kim o?” dedi tekrar
Sirayegül Hanim. “Benim” dedi bu sefer. “Kim olacak, benim.” Küf kokulu eve
girer girmez tuvalete dogru ilerledi. Sirayegül Hanim: “çok açım” dedi. “Bugün
ne yiyeceğiz? Canım şeftali çekti, çıkmış mıdır şeftali?” Hafize duymasına
rağmen cevap vermedi annesine. Salondaki tekli koltuğa oturdu annesinin yanına.
“Çok acıktım” dedi Sirayegül Hanim tekrar, “şeftali soy da yiyelim.” “Şeftalinin
kilosu kaç lira biliyor musun?” dedi Hafize, “neyine yetmiyor peynir, ekmek?”
Sehpanin üzerinden bir sigara aldıktan sonra yaktı düşünceli düşünceli.
Sigarasını bitirince mutfağa geçti. Eviyenin içindeki tabaklardan birini sudan
geçirdi. Tezgahta duran bayat ekmekten eliyle bir parca kopardı. Üzerinde küflenmiş
peynir parçalarının sertleştiği bıçağı tezgahtan aldı ve bir dilim peynir
kesti. Ekmekle peyniri tabağa koyduktan sonra annesine götürdü. “Hadi ye” dedi,
“şeftali diyeceğine peynir olduguna şükret.” Tabağı yatalak annesinin önüne
koydu. “Hava karardı zaten, hadi ye yemeğini de uyu.” Annesinin cevabını
dinlemeden odasına gitti. Yatağına uzandı ve kitabını aldı. Kaldığı sayfayı
bulmaya calıştı bir süre. Bulamayınca rastgele bir sayfayı okumaya başladı.
İkinci sayfayı okurken uyuyakaldı.
Gecenin
köründe uyandı her gece olduğu gibi. Baktı hava hala aydınlanmamıştı. Gayriihtiyari
başucu lambasını yakmaya çalıştı. Lambanın yanmadığını fark edince elektriklerin
kesik oldugunu hatırladı. Yıllardır kesikti zaten elektrikler. Biraz uyumaya
çalıştı, yatakta dönüp durdu. Her gün aynı şey olmuyor muydu zaten? İçerden
annesinin sesini duydu. Kulak asmadi. “Şeyda nerdedir acaba?” diye düşündü.
Uzun süredir gelmiyor. Tek zevki Şeyda’yla sohbet etmekti. Bir de tekrar tekrar
okuduğu aynı kitap. Annesinin altını temizlemesi gerektiğini hatırlayınca
siniri bozuldu. Bir süre daha uyudu. Tekrar uyandığında hava aydınlanmıştı.
Şeyda’yı gördü yatağının yanında. “Ne hayal ediyorsan o değil midir hayat?”
dedi Hafize. Şeyda evet anlamında başını salladı.
2.
Kendini
bir anda sokaklarda yürürken buldu Hafize. Elini çantasına attı. Sigara paketini
aldı, içinde kalmadiğını fark edince sinirlendi. Yere attı paketi. Sonra başka
bir paket daha olduğunu görünce sevindi. Paketteki son sigara olduğunu fark
etti, yaktı ve yürümeye devam etti. Vakıfbank ATM'sini görünce ne yapmak için
dışarı cıktığını hatırladı. Banka kartını ATM'ye soktu. Para yatmıştı hesaba. Sevindi,
50TL çektikten sonra süpermarkete gitti. Bugün bir ziyafet çekelim diye
düşündü, annem, Şeyda ve ben. Süpermarketten ekmek, her zamanki beyaz
peynirden, az zeytin, su, iki paket sigara, üç tane de şeftali aldı. Şeyda da
çok sever şeftaliyi diye düşündü. Alişverişini yapıp eve döndü. Apartman kapısını
açtı. Merdivenleri çıkarken alt komşuyla karşılaştı. Komşu tam birşey söylemeyek
için ağzını açıyordu ki Hafize suratını çevirerek yanından geçti. “Kıskanç”
diye geçirdi içinden, “köpek.” Evin kapısını açtı. Poşetleri mutfak tezgahına
koydu. “Anneciğim nasılsın?” diye seslendi annesine. “Şeyda geldi mi?” Eviyeden
üç tabak, üç çatal, üç bıçak çıkardı. Hepsini sudan geçirdikten sonra akşam yemeğini
hazırlamaya başladı. Salonda annesinin yattığı kanapenin önüne annesinin
tabağını, ortadaki sehpaya da kalan iki tabağı koydu. Bir yandan yemeğini
yerken bir yandan da konuşuyordu. “Anneciğim çok solgun duruyorsun” dedi, “Emekli
maaşı yatmış, yarın söz alacağım sana istediğin makyaj malzemelerini.” “Çok
özlemişim seni Şeyda” dedi sonra boş duran koltuğa. Şeyda’nın “ben de seni
özlemişim” dediğini hayal etti. “Bugünlerde rahatladım” dedi boş duran koltuğa,
“anneme bakmakta zorlanmıyorum eskisi kadar, pek söylenmiyor artık, altını
değiştirmem gerekmiyor son zamanlarda, eskisine göre daha mutluyuz son günlerde.”
3.
Hafize
başka bir gün uyandıktan sonra kahvaltılık ne var diye bakti. Küçük bir parça
bayat ekmekten başka birşey olmadığını fark etti. Sigara aradı evde, sigara da
bulamadi. Annesine baktı, öylece yatıyordu salonda, üstünü örttü. Şeyda’yı
aradı gözleri. Yiyecek birşeyler almak icin dışarı çıktı, markete gitti. Her
zamanki gibi bir ekmek, az beyaz peynir, su ve bir paket de sigara aldı. Kasaya
gidince parası olmadığını fark etti. “Sonra veririm” dedi kasiyer kıza. Kasiyer
kız “bana kalsa veririm teyze ama izin verilmiyor, benden keserler” diye
açıklamaya çalıştı. Kasiyer kıza sinirlendi. ATM'ye doğru yürüdü, kartı ATM'ye
yerleştirdi. Para yoktu hesapta. Diğer kartı denedi, onda da yoktu para.
Çaresizdi, yolda gordüğü eskiciyi eve cağırdı. “Televizyonu satarım” diye
düşündü. Eskici eve girince evdeki keskin koku rahatsiz etti eskiciyi. Eski
kucuk tuplu televizyona bakti eskici, “abla bu para etmez, 10 lira veririm
istersen” dedi. Sinirlendi Hafize, bağırmaya basladi. Eskici çıkacaktı evden
ama kesif kokudan suphelendi. Sirayegül Hanım’ın yattığı koltuğa doğru yöneldi.
Bunun üzerine Hafize saldırdı eskiciye, elini ısırdı. Eskici koltugun
üzerindeki örtüyü kaldırınca korkunç manzarayla karşılaştı...
4.
Ve
sonrasi, komşular, polisler, kıyamet, gürültü. Artik hastanede yaşıyor Hafize.
Yanıbaşında Şeyda hala, yan yatakta da annesi. Geçinip gidiyorlar işte...
SON
6 yorum:
2012 yılında yazdığım bir kısa hikayemi paylaşıyorum. Yeni bir tane daha yazdım onu da yakında paylaşırım diye düşünüyorum.
Akici, merak uyandiran hikaye farkli ve trajik bir son ile okuyanlari sasirtiyor. Ayni zamanda insani duygular ile yasami farkli bir pencereden sorgulamamizi sagliyor.
Yorum için çok teşekkürler, yazdıklarım hakkında yorumları okumak çok hoşuma gidiyor.
Duygulandırıcı bir hikaye. Çoğumuzun hayatında gitse de gittiremediklerimiz vardır.
Yorum için teşekkürler!!!
Yorum Gönder