Etiketler

30 Kasım 2014 Pazar

Atlas'ın Doğumu

Ateş’in doğumunda yaşadığımız kötü tecrübe bize doktorumuzu değiştirtmiş ve bu sefer doğru seçimi yapmıştık. Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer misali, erken doğum riskine karşı doğumdan önceki 6 haftada doktorumuzun da tavsiyesiyle Melisa yattı. Büyük bir başarıyla 38. Haftaya kadar dayandıktan sonra bu sefer kendi isteğimizle sezaryeni seçmiştik. Ateş’in doğumunun aksine her konuda hazırlıklıydık. Muhtemelen ilk ve son defa doğum denen mucizeyi görebileceğim için çok heyecanlıydım. Annem kan göremiyorsun sen doğuma girmesen daha iyi olur gibi anlamlandıramadığım bir telkinde bulunduysa da hiç kulak asmadım. Önce Melisa’yı içeri aldılar, yarım saat sonra da ben ve sevgili doğum fotoğrafçımız Aslı Tür’ü. İçeri girdiğimde Melisa aldığı ilaçların etkisinden olsa gerek, uçuyordu ve içerde sevgili doktorumuz Erhan Cankat ve esprileri sayesinde sandığımdan çok daha neşeli bir ortam vardı. Anestezistlere Melisa ne içtiyse aynısından istiyorum demeyi düşündüysem de ağlamaktan fırsat bulamadım. Doğum anı gelip de Atlas’ı görene kadar sanki Ateş’in doğumundaymış gibi bir his vardı içimde. Fakat Atlas’ı görünce her şey değişti. Hayatım boyunca unutamayacağım sahnelere o anda bir tane daha eklendi. Ailemiz 4 kişilik olmuştu... 

26 Kasım 2014 Çarşamba

Ateş'in Doğumu

Ateş beklenen doğum tarihinden tam 4 hafta önce, 36. haftada ve hiç beklemediğimiz bir anda doğmuştu. Melisa’nın o zamanki doktorunun doktora tezi sanıyorum ki “bir doktor hastasına(?) ne saygısızlıklar yapabilir” idi ve biz de deneklerden biriydik. Doktor bize hiç bir uyarı yapmadığı için Melisa hamileliği boyunca yorulmaması gerekirken taşınma ve hazırlıklarla kendini fazlasıyla yormuştu. Ben ise doğumdan 28 saat önce iş seyahatimden gıda zehirlenmesi yaşamış halde gelmiş, doğumdan bir gün önce olduğunu o anda bilmediğimiz Melisa’nın baby shower’ına da katılamamıştım. O akşam günün yorgunluğuyla saat 20.00 civarında uyuduk. Melisa’nın içine doğmuş olacak ki o gece yatmadan bir çanta yaptı, sabah 04.00 civarında da beni panike bir halde uyandırdı. O saatte arabaya bindiğimizde Melisa doğuma gittiğimizden emindi ben de doğuma gitmediğimizden. Sabahın o saatinde sanki trafik varmış gibi ara yollardan gittiğimi ise Melisa söylemese fark etmeyecektim bile. Hastanede kontrolü yapan doktorlar doğumun başlamış olduğunu söyledikleri anda benim elim ayağım titremeye başladı. Sevgili! doktorumuz bir konferans için Barcelona’ya uçacağını, eğer sezaryen istiyorsak gelip hemen uçuş öncesi Melisa’yı doğurtacağını, eğer istemiyorsak da kesinlikle hastaneye gelip zaman kaybetmeyeceğini, kararı da o anda vermemiz gerektiğini bize müjdeledi. Melisa normal bir yana doğal doğum istemesine rağmen çaresiz bir şekilde sezaryene razı olduğunu söylemek zorunda kaldı. Daha yeni ailelerimize haber vermiştik ki Melisa’yı doğumhaneye aldılar. Beni Melisa’nın epidural sezaryenle doğum yapması halinde doğuma alacaklarını, genel anestezi olursa da doğuma almayacaklarını ama her türlü bana haber vereceklerini söylediler. Koridorda volta atarken annemin sesini duydum, nasıl olduysa benim olduğum yere gelebilmişti, önce onunla bir sarıldık. Ben koridorda bana verilecek haberi beklerken doğumhaneden Ateş çıktı. O anda ilk görüşte aşk neymiş öğrendim ve hüngür hüngür ağlamaya başladım...


O gün beni doğuma almaya hiç niyetleri olmadığını yaklaşık 4 yıl sonra Atlas’ın doğumunda anlayacaktım. Beni doğuma almak için hazırlamamışlardı bile.

8 Kasım 2014 Cumartesi

Uyku

Ateş ilk aylarından itibaren uykuyla sorunu olan bir bebekti. Buna bir de zamanında uyusun diye katı durmaya çalışmamız ve Ateş’in buna karşı geliştirdiği inat da eklenince uykuya dalmaya hep bir direnç gösterdi. Ateş’in öğlen uykusu yarım saat gecikince ne yapacağız diye karalar bağladığımız zamanlarda yakın yaşta çocuğu olan bir arkadaşım uykuyu tamamen çocuğun inisiyatifine bırakmış olduğu için günün sonunda oğlunun uyumamış olduğunu fark etmişti ve ben buna hayret etmiştim.  
Ateş’le ilgili en büyük pişmanlığım Ferber yöntemi ya da uyku eğitimi diye bilinen saçmalığa Melisa’yı ikna etmeye çalışmamdır. Çocuk ve uyku dendiği zaman iki ekol var: Bir tanesi Ferber yöntemi ya da diğer adıyla “ağlatma”, diğeri ise hep kucakta ya da yanında durarak uyutma. Ferber yönteminde 6 aylık-1 yaşında arasında bir dönemde bebeği odasında tek başına bırakıp ağlatıyorsunuz, daha sonra da 5 dakikada bir odaya girip biz burdayız mesajı verip ağlaya ağlaya uyuyana kadar devam ediyorsunuz. Bu sistemin savunucularının argümanlarını saymakla uğraşmayacağım ama malesef bu yöntemin tek çözüm olduğuna Ateş’in avaz avaz çaresiz ağlamalarına şahit olana kadar inanmış olduğumu itiraf etmek zorundayım.  Melisa’ya gelince Ferber yöntemini çok yanlış bulsa da benim ısrarlarım ve kendi kararsızlığı yüzünden denemeye razı oldu. Uygulamaya karar verip de Ateş’i ağlattığımız günü düşününce şu anda bile içim fena olduğu o tecrübeyi detaya girmeden geçeceğim. Sanırım 4. Gün, ki o gün annem de bizim evdeydi, Ateş kendini paralarcasına ağlarken kafasını yatağın kenarına(yastıklarla her yeri korumamıza rağmen) vurdu, o anda Ateş’i aldık, büyük bir suçlulukla Ateş’i kucağıma yatırdım ve zavallım da mutlulukla anında uykuya daldı. Ferber sisteminden o anda vazgeçtik. Sonuçta çocuğu ağlattığımızla kaldık.
Ferber yöntemi başarısız olup da biz eski sisteme döndükten sonra uzun bir süre Ateş evde birimizin kucağında uyudu.  Sanırım 1 yaşı civarına gelince kucakta durmaz hale geldiği için yatağına koyup yanında beklemeye başladık. O aylarda Ateş  yanında duranın hep annesi olmasını istiyor ve bir gece uyutma görevini ben üstlendiysem ben odaya girer girmez ağlamaya başlıyordu. Benim odaya girdiğimi görünce avaz avaz ağlamaya başladığı bir gün Ateş’e onu uyutmaya gelmediğimi onunla oyun oynamak istediğimi söylediğim anda sustu, gülmeye başladı ve bir süre birlikte oyun oynadık, sonrasında da uykusu geldi ve uyudu. Bu uyguladığım yöntem en disiplinlisinden en disiplinsizine kadar okuduğum hiç bir kitapta tavsiye edilmemesine rağmen benim için en doğru çözüm oldu. O günden sonra Ateş’i uyutma görevi bizim evde gittikçe bana doğru kaydı. O günden bu güne geçen 3 yıl içinde Ateş’in uykuya dalması bazen kolaylaştı bazen zorlaştı, bazen 5-10 dakikada genelde en az yarım saatte uyurken bazı günler bu süre 2 saati buldu. Bir çok gece garip bir saatte kendimi Ateş’le birlikte uyuyor buldum.
Uyku öncesi dakikalarda Ateş’e aynı kitapları defalarca okudum, aynı masalları defalarca anlattım, yaratıcılığımı geliştirdim masallar uydurdum, kendi çocukluğumu anlattım, Ateş’e bebekliğini anlattım ya da yaşadıklarımızı balinalara, farelere yaşattım. Hafta içi çoğunlukla Ateş uyurken evden çıkıp da akşam geldiğimde Ateş’in yatma saatine yakın olduğumu düşünürsek Ateş’le birlikte geçirdiğimiz uyku öncesi dakikalar olmasaydı bugün Ateş’le bu kadar birbirimize bağlı olmamız imkansız olurdu. Ateş’in bir çok ilk kelimesini de bu dakikalarda duydum, gündüzleri normalde anlatmadığı hikayelerini de bana bu zamanlarda anlatıyor, Ateş’in hayalgücünün sınırlarını da en çok uyku öncesinde duyabiliyorum. Ateş yeni doğduğunda bana her gün ortalama 1 saatimi Ateş’i uyutmaya çabalamak için vermem gerekeceğini söyleseler sanırım kabul etmezdim ama bugün bu dakikalar benim hayatımdaki belki en değerli dakikalar ve bu dakikaları çocuklar büyüdüğü zaman çok özleyeceğimi çok iyi biliyorum.
Atlas’a gelince Atlas’ı uyutma görevi şu anda Melisa ve Atlas’ın dadısı Necla Hanım’da. Fakat Necla Hanım’ın izin gününde Atlas’ı  gece uykusuna yatırırken çok keyifli vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Başka baba bloglarını okurken karşıma çıkan rockabye ninnileri sayesinde Atlas’ı uyuturken bir yandan da sweet child o’mine, master of puppets, enter sandman dinleyebilmiş oldum. Keşke bunları Ateş bebekken de bilseydim de Brahm’s Lullaby’ı yüzlerce ya da binlerce kez dinlemek zorunda kalmasaydım diye de hala düşünmekteyim.
Ateş’in uykusuyla ilgili diğer bir konu da yatağında uyuduktan sonra her gece yanımıza gelmesi. Tanıdığım neredeyse herkes ve okuduğum kitapların çoğu çocuğun yerinin kendi yatağı olduğunu söylüyor. Bu konuda hiç bir zaman bu şekilde düşünen çoğunluğa katılmadım. En bebekliğindeki yatakta ezme tehlikesi olan günleri saymazsak Ateş’in yanımıza gelmesinden hiç rahatsız olmadım aksine gelmediği günler ne yapıyor diye gidip baktım. Çocukların doğada kendilerine ait odaları olamayacağına göre çocuğun doğal yatağının da bizim yanımız olduğunu içten bir şekilde düşünüyorum. Gece uyanıp da Ateş’i yanımda görmek bana huzur veriyor. 
Beni tek düşündüren şey Atlas büyüdüğü zaman 4 kişi yatağa nasıl sığacağımız. Nasıl olsa büyüyüp gidecekler kendi odalarına, bundan 10 yıl sonra istesem de elde edemeyeceğim bir şeyi neden bugün elimin tersiyle iteyim ki keyfini çıkarmak dururken.
Gece uykusundan uyanınca “babaaa” diye bağıran bir çocuk yetmez mi mutluluğa...







3 Kasım 2014 Pazartesi

Giriş

Bir baba blogu oluşturmaya karar verdiğime göre ilk olarak ailemden bahsetmem lazım:  Ateş adında Aralık'ta 4 yaşında olacak dünyalar tatlısı bir çocuk ve Atlas adında 3 haftalık, minicik, güzeller güzeli bir bebeğin babası,‎ sevgili Melisa’nın kocasıyım.
İki gün önce Ateş'i uyuturken kendimi “Bir baba blogum olsa, daha önce de niyetlenmiştim, evet evet bir baba blogu oluştursam” diye düşünürken buldum. Yazı yazmayı severim, söyleyecek çok şeyim de var, neden yapmayayım ki? Ama çok iyi biliyorum ki mesele başlatmak değil devam ettirmek, o yüzden blogun geleceği olur mu şimdiden bilemiyorum.
Günümüz babaları olarak birçoğumuz çocuklarımızın hayatında en az anneleri kadar yer alıyoruz fakat maalesef birçok şey ebeveynlere göre değil annelere göre dizayn edilmiş durumda. Çocuk eşyaları satan e-mağazalarda anne-çocuk departmanları, annelerden tavsiyeler, annelerin beğendikleri gibi kategoriler bulmakta hiç zorlanmazsınız ama 4 yıldır “babaların tavsiye ettikleri” benzeri bir yazı okuduğumu hiç hatırlamıyorum. Ebeveynlik blogları da çoğunlukla anneler tarafından yapıldığı için bizim yaşadıklarımızı yazan bir klavye olmaya niyetlendim. 
Beni bilgisayar başına oturtan ikinci önemli etken de ebeveynlik stilleri: profesyonellerin söylemleri, çevremden duyduklarım ve içimden gelenler arasındaki bocalama. Ben bu üçünden çoğunlukla üçüncüsünü tercih ettim bugüne kadar ama evde çok zorlandığım zamanlar da sıklıkla oluyor. Sanırım bunların hepsine ayrı ayrı değineceğim.