Etiketler

8 Kasım 2014 Cumartesi

Uyku

Ateş ilk aylarından itibaren uykuyla sorunu olan bir bebekti. Buna bir de zamanında uyusun diye katı durmaya çalışmamız ve Ateş’in buna karşı geliştirdiği inat da eklenince uykuya dalmaya hep bir direnç gösterdi. Ateş’in öğlen uykusu yarım saat gecikince ne yapacağız diye karalar bağladığımız zamanlarda yakın yaşta çocuğu olan bir arkadaşım uykuyu tamamen çocuğun inisiyatifine bırakmış olduğu için günün sonunda oğlunun uyumamış olduğunu fark etmişti ve ben buna hayret etmiştim.  
Ateş’le ilgili en büyük pişmanlığım Ferber yöntemi ya da uyku eğitimi diye bilinen saçmalığa Melisa’yı ikna etmeye çalışmamdır. Çocuk ve uyku dendiği zaman iki ekol var: Bir tanesi Ferber yöntemi ya da diğer adıyla “ağlatma”, diğeri ise hep kucakta ya da yanında durarak uyutma. Ferber yönteminde 6 aylık-1 yaşında arasında bir dönemde bebeği odasında tek başına bırakıp ağlatıyorsunuz, daha sonra da 5 dakikada bir odaya girip biz burdayız mesajı verip ağlaya ağlaya uyuyana kadar devam ediyorsunuz. Bu sistemin savunucularının argümanlarını saymakla uğraşmayacağım ama malesef bu yöntemin tek çözüm olduğuna Ateş’in avaz avaz çaresiz ağlamalarına şahit olana kadar inanmış olduğumu itiraf etmek zorundayım.  Melisa’ya gelince Ferber yöntemini çok yanlış bulsa da benim ısrarlarım ve kendi kararsızlığı yüzünden denemeye razı oldu. Uygulamaya karar verip de Ateş’i ağlattığımız günü düşününce şu anda bile içim fena olduğu o tecrübeyi detaya girmeden geçeceğim. Sanırım 4. Gün, ki o gün annem de bizim evdeydi, Ateş kendini paralarcasına ağlarken kafasını yatağın kenarına(yastıklarla her yeri korumamıza rağmen) vurdu, o anda Ateş’i aldık, büyük bir suçlulukla Ateş’i kucağıma yatırdım ve zavallım da mutlulukla anında uykuya daldı. Ferber sisteminden o anda vazgeçtik. Sonuçta çocuğu ağlattığımızla kaldık.
Ferber yöntemi başarısız olup da biz eski sisteme döndükten sonra uzun bir süre Ateş evde birimizin kucağında uyudu.  Sanırım 1 yaşı civarına gelince kucakta durmaz hale geldiği için yatağına koyup yanında beklemeye başladık. O aylarda Ateş  yanında duranın hep annesi olmasını istiyor ve bir gece uyutma görevini ben üstlendiysem ben odaya girer girmez ağlamaya başlıyordu. Benim odaya girdiğimi görünce avaz avaz ağlamaya başladığı bir gün Ateş’e onu uyutmaya gelmediğimi onunla oyun oynamak istediğimi söylediğim anda sustu, gülmeye başladı ve bir süre birlikte oyun oynadık, sonrasında da uykusu geldi ve uyudu. Bu uyguladığım yöntem en disiplinlisinden en disiplinsizine kadar okuduğum hiç bir kitapta tavsiye edilmemesine rağmen benim için en doğru çözüm oldu. O günden sonra Ateş’i uyutma görevi bizim evde gittikçe bana doğru kaydı. O günden bu güne geçen 3 yıl içinde Ateş’in uykuya dalması bazen kolaylaştı bazen zorlaştı, bazen 5-10 dakikada genelde en az yarım saatte uyurken bazı günler bu süre 2 saati buldu. Bir çok gece garip bir saatte kendimi Ateş’le birlikte uyuyor buldum.
Uyku öncesi dakikalarda Ateş’e aynı kitapları defalarca okudum, aynı masalları defalarca anlattım, yaratıcılığımı geliştirdim masallar uydurdum, kendi çocukluğumu anlattım, Ateş’e bebekliğini anlattım ya da yaşadıklarımızı balinalara, farelere yaşattım. Hafta içi çoğunlukla Ateş uyurken evden çıkıp da akşam geldiğimde Ateş’in yatma saatine yakın olduğumu düşünürsek Ateş’le birlikte geçirdiğimiz uyku öncesi dakikalar olmasaydı bugün Ateş’le bu kadar birbirimize bağlı olmamız imkansız olurdu. Ateş’in bir çok ilk kelimesini de bu dakikalarda duydum, gündüzleri normalde anlatmadığı hikayelerini de bana bu zamanlarda anlatıyor, Ateş’in hayalgücünün sınırlarını da en çok uyku öncesinde duyabiliyorum. Ateş yeni doğduğunda bana her gün ortalama 1 saatimi Ateş’i uyutmaya çabalamak için vermem gerekeceğini söyleseler sanırım kabul etmezdim ama bugün bu dakikalar benim hayatımdaki belki en değerli dakikalar ve bu dakikaları çocuklar büyüdüğü zaman çok özleyeceğimi çok iyi biliyorum.
Atlas’a gelince Atlas’ı uyutma görevi şu anda Melisa ve Atlas’ın dadısı Necla Hanım’da. Fakat Necla Hanım’ın izin gününde Atlas’ı  gece uykusuna yatırırken çok keyifli vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Başka baba bloglarını okurken karşıma çıkan rockabye ninnileri sayesinde Atlas’ı uyuturken bir yandan da sweet child o’mine, master of puppets, enter sandman dinleyebilmiş oldum. Keşke bunları Ateş bebekken de bilseydim de Brahm’s Lullaby’ı yüzlerce ya da binlerce kez dinlemek zorunda kalmasaydım diye de hala düşünmekteyim.
Ateş’in uykusuyla ilgili diğer bir konu da yatağında uyuduktan sonra her gece yanımıza gelmesi. Tanıdığım neredeyse herkes ve okuduğum kitapların çoğu çocuğun yerinin kendi yatağı olduğunu söylüyor. Bu konuda hiç bir zaman bu şekilde düşünen çoğunluğa katılmadım. En bebekliğindeki yatakta ezme tehlikesi olan günleri saymazsak Ateş’in yanımıza gelmesinden hiç rahatsız olmadım aksine gelmediği günler ne yapıyor diye gidip baktım. Çocukların doğada kendilerine ait odaları olamayacağına göre çocuğun doğal yatağının da bizim yanımız olduğunu içten bir şekilde düşünüyorum. Gece uyanıp da Ateş’i yanımda görmek bana huzur veriyor. 
Beni tek düşündüren şey Atlas büyüdüğü zaman 4 kişi yatağa nasıl sığacağımız. Nasıl olsa büyüyüp gidecekler kendi odalarına, bundan 10 yıl sonra istesem de elde edemeyeceğim bir şeyi neden bugün elimin tersiyle iteyim ki keyfini çıkarmak dururken.
Gece uykusundan uyanınca “babaaa” diye bağıran bir çocuk yetmez mi mutluluğa...







Hiç yorum yok: