Ateş ilk aylarından itibaren uykuyla sorunu olan
bir bebekti. Buna bir de zamanında uyusun diye katı durmaya çalışmamız ve
Ateş’in buna karşı geliştirdiği inat da eklenince uykuya dalmaya hep bir direnç
gösterdi. Ateş’in öğlen uykusu yarım saat gecikince ne yapacağız diye karalar
bağladığımız zamanlarda yakın yaşta çocuğu olan bir arkadaşım uykuyu tamamen
çocuğun inisiyatifine bırakmış olduğu için günün sonunda oğlunun uyumamış olduğunu
fark etmişti ve ben buna hayret etmiştim.
Ateş’le ilgili en büyük pişmanlığım Ferber
yöntemi ya da uyku eğitimi diye bilinen saçmalığa Melisa’yı ikna etmeye
çalışmamdır. Çocuk ve uyku dendiği zaman iki ekol var: Bir tanesi Ferber
yöntemi ya da diğer adıyla “ağlatma”, diğeri ise hep kucakta ya da yanında
durarak uyutma. Ferber yönteminde 6 aylık-1 yaşında arasında bir dönemde bebeği
odasında tek başına bırakıp ağlatıyorsunuz, daha sonra da 5 dakikada bir odaya
girip biz burdayız mesajı verip ağlaya ağlaya uyuyana kadar devam ediyorsunuz.
Bu sistemin savunucularının argümanlarını saymakla uğraşmayacağım ama malesef
bu yöntemin tek çözüm olduğuna Ateş’in avaz avaz çaresiz ağlamalarına şahit
olana kadar inanmış olduğumu itiraf etmek zorundayım. Melisa’ya gelince Ferber yöntemini çok yanlış
bulsa da benim ısrarlarım ve kendi kararsızlığı yüzünden denemeye razı oldu. Uygulamaya
karar verip de Ateş’i ağlattığımız günü düşününce şu anda bile içim fena olduğu
o tecrübeyi detaya girmeden geçeceğim. Sanırım 4. Gün, ki o gün annem de bizim
evdeydi, Ateş kendini paralarcasına ağlarken kafasını yatağın
kenarına(yastıklarla her yeri korumamıza rağmen) vurdu, o anda Ateş’i aldık, büyük
bir suçlulukla Ateş’i kucağıma yatırdım ve zavallım da mutlulukla anında uykuya
daldı. Ferber sisteminden o anda vazgeçtik. Sonuçta çocuğu ağlattığımızla
kaldık.
Ferber yöntemi başarısız olup da biz eski
sisteme döndükten sonra uzun bir süre Ateş evde birimizin kucağında uyudu. Sanırım 1 yaşı civarına gelince kucakta durmaz
hale geldiği için yatağına koyup yanında beklemeye başladık. O aylarda Ateş yanında duranın hep annesi olmasını istiyor ve
bir gece uyutma görevini ben üstlendiysem ben odaya girer girmez ağlamaya
başlıyordu. Benim odaya girdiğimi görünce avaz avaz ağlamaya başladığı bir gün
Ateş’e onu uyutmaya gelmediğimi onunla oyun oynamak istediğimi söylediğim anda sustu,
gülmeye başladı ve bir süre birlikte oyun oynadık, sonrasında da uykusu geldi
ve uyudu. Bu uyguladığım yöntem en disiplinlisinden en disiplinsizine kadar
okuduğum hiç bir kitapta tavsiye edilmemesine rağmen benim için en doğru çözüm
oldu. O günden sonra Ateş’i uyutma görevi bizim evde gittikçe bana doğru kaydı.
O günden bu güne geçen 3 yıl içinde Ateş’in uykuya dalması bazen kolaylaştı
bazen zorlaştı, bazen 5-10 dakikada genelde en az yarım saatte uyurken bazı
günler bu süre 2 saati buldu. Bir çok gece garip bir saatte kendimi Ateş’le
birlikte uyuyor buldum.
Uyku öncesi dakikalarda Ateş’e aynı kitapları
defalarca okudum, aynı masalları defalarca anlattım, yaratıcılığımı geliştirdim
masallar uydurdum, kendi çocukluğumu anlattım, Ateş’e bebekliğini anlattım ya
da yaşadıklarımızı balinalara, farelere yaşattım. Hafta içi çoğunlukla Ateş
uyurken evden çıkıp da akşam geldiğimde Ateş’in yatma saatine yakın olduğumu
düşünürsek Ateş’le birlikte geçirdiğimiz uyku öncesi dakikalar olmasaydı bugün
Ateş’le bu kadar birbirimize bağlı olmamız imkansız olurdu. Ateş’in bir çok ilk
kelimesini de bu dakikalarda duydum, gündüzleri normalde anlatmadığı hikayelerini
de bana bu zamanlarda anlatıyor, Ateş’in hayalgücünün sınırlarını da en çok
uyku öncesinde duyabiliyorum. Ateş yeni doğduğunda bana her gün ortalama 1
saatimi Ateş’i uyutmaya çabalamak için vermem gerekeceğini söyleseler sanırım
kabul etmezdim ama bugün bu dakikalar benim hayatımdaki belki en değerli
dakikalar ve bu dakikaları çocuklar büyüdüğü zaman çok özleyeceğimi çok iyi
biliyorum.
Atlas’a gelince Atlas’ı uyutma görevi şu anda
Melisa ve Atlas’ın dadısı Necla Hanım’da. Fakat Necla Hanım’ın izin gününde
Atlas’ı gece uykusuna yatırırken çok
keyifli vakit geçirdiğimi söyleyebilirim. Başka baba bloglarını okurken karşıma
çıkan rockabye ninnileri sayesinde Atlas’ı uyuturken bir yandan da sweet child
o’mine, master of puppets, enter sandman dinleyebilmiş oldum. Keşke bunları
Ateş bebekken de bilseydim de Brahm’s Lullaby’ı yüzlerce ya da binlerce kez
dinlemek zorunda kalmasaydım diye de hala düşünmekteyim.
Ateş’in uykusuyla ilgili diğer bir konu da
yatağında uyuduktan sonra her gece yanımıza gelmesi. Tanıdığım neredeyse herkes
ve okuduğum kitapların çoğu çocuğun yerinin kendi yatağı olduğunu söylüyor. Bu
konuda hiç bir zaman bu şekilde düşünen çoğunluğa katılmadım. En bebekliğindeki
yatakta ezme tehlikesi olan günleri saymazsak Ateş’in yanımıza gelmesinden hiç
rahatsız olmadım aksine gelmediği günler ne yapıyor diye gidip baktım.
Çocukların doğada kendilerine ait odaları olamayacağına göre çocuğun doğal
yatağının da bizim yanımız olduğunu içten bir şekilde düşünüyorum. Gece uyanıp
da Ateş’i yanımda görmek bana huzur veriyor.
Beni tek düşündüren şey Atlas büyüdüğü zaman 4
kişi yatağa nasıl sığacağımız. Nasıl olsa büyüyüp gidecekler kendi odalarına,
bundan 10 yıl sonra istesem de elde edemeyeceğim bir şeyi neden bugün elimin
tersiyle iteyim ki keyfini çıkarmak dururken.
İlgili bağlantılar:
Bahsettiğim Baba Blogu: www.babaolmak.com
Rockabye Ninnisi: Sweet Child O'Mine
Rockabye Ninnisi: Master of Puppets
Rockabye Ninnisi: Enter Sandman
Bahsettiğim Baba Blogu: www.babaolmak.com
Rockabye Ninnisi: Sweet Child O'Mine
Rockabye Ninnisi: Master of Puppets
Rockabye Ninnisi: Enter Sandman
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder